almadım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
almadım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
alışveriş yapmanın sana sağladığı dopaminden vazgeçemiyorsun dimi..? 

sosyopsikolojik irdelemek gerek bu hobiyi..
görsel organların yaygınlaşmasıyla, “diğer” insanların sahip olduğu refah (!) seviyesi artık herkes tarafından izlenebilir, takip edilebilir hale geldi.. ve herkes o seviyeye ulaşma arzusu ile yeni tüketim ürünlerine sahip olmakta gördü çareyi.. ürünlerin sana aidiyetiydi çünkü huzurun kaynağı.. ilginç olan ise, bunca sahiplenmeye rağmen hala ulaşılamamıştı o refaha.. yoksa filmler yalan mı söylüyordu..? o çok odalı yalı dairelerinde mutlu olmadıklarını bilen ama bunu saklamak zorunda kalan talihsiz insanlar mıydılar yoksa..?

sahilde yapılan yürüyüşlerin yerini ailecek ziyaret edebileceğimiz oyun parkları, restoran, eğlence merkezleri ile süslenmiş avm lerin alması tesadüf değildi.. ailecek gezmeye oraya gidiyoruz artık her tatil aramızda.. zaman geçirirken sepetimiz yeni birçok eşya ile doluyor.. farketmeden hemde.. ellerinize tutuşturulan kredi kartları sayesinde bu kadar eşya almak için paraya bile ihtiyaç duymuyorsunuz.. sanki ben ödüyorum aybaşında sizin kredi kartı borçlarınızı.. reklamlar-filmler aracılığıyla size öğretilen ferah hayatın bir objesi oluveriyorsunuz ailecek.. copperfield in illüzyonları gibi heyecan verici dimi..? ne gerçek, ne gerçek dışı farkedemiyoruz bile.. yoğunlukta vakit ayıramıyoruz bulmacayı çözmeye.. kapalı gözlük koşuyoruz yani veliefendide..
en çıkmaz sokak ise; aldıklarımızın bize ihtiyacımızmış gibi gelmesi.. olmadığını farkettiğimizde, iade edecek yüzümüz olmuyor.. ya da itiraf edecek cesaretimiz.. komşular ne der sonra.. yaşasın ego muz.. çok özel bir insanım o tencere takımlarına sahip olduğum için.. ne mutlu bana..

minimalizmin sadece anlam katanlar ile yaşama hedefi alışveriş yaparken de geçerli.. alışveriş yapmamak diye birşey yok yani.. sadece ihtiyacın olanları almak var.. aynı beslenme ve hijyen için olan ihtiyaçlarınız gibi.. ve alım yaparkende gidip en ucuz en kalitesiz ürün peşinde koşmazsınız.. gerçekten kaliteli olduğuna, size sorun çıkarmayacağına inandığınız ürünleri almak istersiniz.. 
aylık gelirime göre değerlendiriyorum ben alacağım şeyleri.. ürün fiyatını, gelirime oranlıyorum.. buna sahip olmak için acaba kaç saat çalışmam gerekiyor.. eğer işte harcayacağım zaman, buna değiyorsa, alırım.. ama şimdiye kadar çok çok az ürün benim zamanımdan daha anlamlı oldu benim için.. ihtiyacım olmayan ürünleri almamak hayatıma zaman bonusu olarak geri döndü.. özgürlük ilavesi bir nevi.. almak istersen.. 

benim kullandığım yöntem “30 gün” yöntemi.. birşeyi almak istediğimde onu almak için hemen avm ye koşmayıp tarihi ile birlikte ajandama not ediyorum.. ve 30 gün bekliyorum.. 30 gün sonrasında hala o ürüne ihtiyacım olduğunu düşünüyorsam, hala benim için anlam yaratacak ise, gidip alıyorum.. ilk belirleme sürecinde seçici davranmama rağmen yaptığım listede alım oranımın sadece %10-20 olduğunu belirteyim.. yani her 10 üründen 8 ya da 9 unun gereksiz olduğunu bu bir aylık bekleme süresi içinde anlıyorum.. şimdiye kadar da geri dönüp tekrar listeye yazdığım bir ürün olmadı.. giden gitti.. 

alışveriş yapmamak, para harcamamak bize ne kazandırıyor..? değer mi bu kadar sıkıntıya? 
tabiikide değer.. zaman kazanıyorum ben.. ve nihayetinde özgürlük.. ölümümü daha huzurlu, daha ben olarak bekliyorum..

alışverişten önce yanıt vermeniz gereken sorularınız olmalı..
teknolojik bir ürün alırken mesela; aldığınız şey hangi probleminizi çözecek (eğer problem çözmüyorsa, teknoloji anlamsız oluyor zaten)..? 
kıyafet alırken; eskiyen bir ürününüzün yerinemi alıyorsunuz yoksa fazladan olsun diyemi..? düzenli olarak giyecek misiniz..? trend/moda gibi söylentiler bu alımınıza ne kadar etkili..?
ev eşyası alırken; ihtiyacınızdan mı alıyorsunuz yoksa mahalle baskısı mı..? kalitemi istiyorum-kantitemi..?
dışarda yemek yemeyi seçtiğinizde; hayatına enerji ekleyecek kadar sağlıklı mı yedikleriniz..? dışarıda yedikleriniz ekonomik durumunuzu etkileyecekmi..? bir ay içinde ne kadar ödeme yapıyorsunuz hazır gıdalara..? bu yemek ile, aslında kime enerji oluyorum..? (bir keresinde içinde 16 adet makarna tanesi olan, değişik bir italyan ismi ile kendime hava attığım makarnaya ödediğim para, içimi hala acıtır..)
satın aldığınız her ne ise, eğer satışta olmasaydı onu almak için uğraşır mıydınız..? aldığınız şeyi, aldıktan sonra bir süre kullanıp sonra unutacak mısınız? aldığınız şey, gerçekten sizi motivemi edecek..? yoksa alışveriş yapmanın getirdiği dopamin mi sizi cezbediyor..?


bitmeyen o kadar soru varki aslında.. iyi düşünün. aldığınız herşeyin ödemesini, hayatınızdan verdiğiniz zaman ile yaptığınızı unutmayın.. ve birşeyi almaya karar verdiyseniz de, uzun süre kullanabileceğiniz kalitede birşeyleri alın.. zamanınız size kalsın..




erdem unutulmuş bir kavram.. bizden bir sartre olmamız beklenmese de, varoluş üzerine düşünmemiz bizi insan yapacaktı.. ama olmadı.. treni kaçırdık.. ve o kaçınılmaz son “ölüm”e gün geçtikçe yaklaşıyoruz.. “var” olmadan.. “kimim ben” sorusuna gerek duymadan.. cevap bulmadan.. değer bulmadan.. değer katmadan..

bu başıboş gidişatı, anlam ile dolduran güzel insanlar var.. 
yurtdışından “buynothing” projesi örneklemi geniş olmasına rağmen, 36-42 kuzey/26-45 doğu coğrafyasında pek rastlayamamıştım.. bir tanesini yakın zamanda farkettim.. yaşam felsefesi üzerine ekolojik ve varlıkçı düşüncelerinin çoğu hissettiklerim ile paralel idi.. satın almamanın ütopik olmadığını yakından izleyebileceğimiz güzel bir belgeseldi.. 
deneyimlerini “almadım” isimli blogda paylaşan sevgili Selma.. izlemesi huzur veren akrilik resimlerindeki gibi soyut değildi tecrübeleri.. bildiğin sen idi, ben idi aslında.. bir yılını doldurduğunda maalesef medya onu farketti.. ve onun erdemleri, birer rating aracına dönüşüverdi.. 

oysa kendisi de söylemişti yazılarından birinde “acaba insanlar kendileri bir şeylere cesaret edemeyince başkasının yapmasını da mı istemiyor, beraber batalım mı istiyorlar, bu bir savunma mekanizması mı? “ diye.. medyayı, sosyal medya ve insanlar takip etti.. tahrip gücü yüksek saldırılar başladı kendisinin de öngördüğü gibi.. hele cinsiyetçi-teokratik bir başka blogdaki yazı, onun erdemlerinden daha popüler olmuştu.. tüketim toplumu hemen görevini ifa etmiş, entellektüel-züppe sınıfına dahil etmişti "o" nu..
büyük tüketicilerden birisi medya.. en çok da cahiliye rüzgarından kurtulamamış, "bilmediğini bilmek" erdeminden uzak, üçüncü dünya coğrafyalarında.. sosyal medyadan da destek buldu mu, tam bir yokedici olabiliyor..

karar veremedim ilk başta.. minimalist düşünceye sahip insan neden tecavüzcü medyayı hayatına sokmak istesinki huzurunun kaçacağını bile bile..? bir çok blog yazarı gibi “bestseller” olma arzusumu idi bu..? yoksa yakasını son anda kurtarabilmiş bir kurban mıydı..? sanırım blogunun kapanış yazısında cevapları bulabiliyor insan.. ben buldum.. ve daha önemlisi, kendi çıkarımlarımı yapmamı sağladı veda yazısı..

aylar önce bu blogu yazmaya karar verdiğimde cevap vermekte zorlandığım bir soru vardı.. o zamanki cevabıma göre davranıp evraksal kimliğimi bu blogdan çıkarmayı, sadece düşüncelerimi bırakmayı uygun bulmuştum.. amacım, huzurumu riske atmamaktı.. “almadım” bana doğru yaptığımı öğretti..
işte bu yüzden “minimalistimben” blogunda, ben yokum.. buradaki tecrübeleri ben değil tyler içsesiyle “hemlock” yazıyor size.. o benim hayat arkadaşım..  o sizin dissosiye olmuş kimliğiniz.. o sizin "almadım" ınız.. 
Selma.. o sadece “hiçbir şey almayan kadın” değildi.. o, bir örnekti varolmaya.. o, varlıkların ekolojik doğasına inanmaktı.. ütopya değildi nefes alışverişleri.. 





sonraki yazı: birşeyler alma güdüsünün dayanılmaz illüzyonu; minimalist alışveriş..

fotoğraflar aksi belirtilmedikçe yazara aittir.. yazılar kaynak gösterilerek kullanılabilir... Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Twitter Facebook Dribbble Tumblr Last FM Flickr Behance