jose musica etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
jose musica etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yolculuk dedik önceki yazımızda..
soyut felsefeden, minimalizmin somut gerçekliğine doğru bir yolculuk.. bu yolculuğa önceliklerimize isim koyarak başladık..

tutkular, sağlık, ilişkiler..
muhtemelen bunlardan oluşmuş bir çerçeve belirledik hepimiz..

y.n.: benim listemin ilk hali şu idi;
fazlalık herşeyden kurtul (fazlalık olduğuna inandığım, bana değer katmayan eşya-kişi-hobi-alışkanlık gibi objeleri kapsayan binlerce maddelik bir eylem)
yazı yaz (blog-deneme-şiir-bilimsel, ne becerebiliyorsam)
fazlalıklardan kurtuldun mu diye kontrol et
ihtiyacın olmayan şeyleri almaktan vazgeç
denizi seyret 
gereksiz yemekten vazgeç
mümkün oldukça işyerinden kaç, geç git, erken çık
fazlalıklardan kurtuldun mu diye kontrol et
erken uyan
daha çok çay iç
sadeleş, basitleş
her yağmur yağışında, ıslan
fazlalıklardan kurtuldun mu diye kontrol et
fazlalıklardan boşalan alanları sana anlam katanlar ile doldur
(evrimsel sürecinde, önceliklerinin değişebileceğini unutma..)

bunlar dışındaki herşeyin çöp olduğuna inanmalısın artık.. size anlam katanları çöp olanlardan ayırmaya başlamadan önce alışman gereken önemli bir kural var.. “başıboş alışveriş” bağımlılığından vazgeç (minimalizmin ütopik bir düşünce, minimalistlerin öcü/deli olarak sunulması, sistemin tüm aksanlarının enerjisi olan tüketim alışkanlığının, yani sizin avm lerde yaptığınız alışverişlerin kesilecek olmasından kaynaklı olması muhtemel).. (kara cuma/black friday i daha yeni geçirmişken, bu tuzağa düşmediğini temenni ediyorum..)
aldığınız şeylere bakın çevrenizdeki.. hangileri size anlam katıyor..? hangileri sizi siz yapıyor..?

minimalist düşünceyi yaşam tarzınız yapmak için alışveriş yapıp paranızı (bunun aslında para olmadığını ileride öğreneceksiniz) harcamanıza gerek yok (diğer tüm yaşam tarzı değişikliklerinde; yeni bir diyete başlarken, yeni bir spor salonuna üye olduğunda, yabancı dil öğrenmeye başlarken, yeni bir hobi edindiğinde, vs.. yaptığınız yeni bişeyler alma saçmalığı; minimalizm için geçerli değil..)

alışveriş yapmanın size sağladığı endorfinden vazgeçmenin kolay olmadığını söylüyorsun, biliyorum..  
unutmaman gereken iki prensip var..
1. siz zaten size yetecek şeylere sahipsiniz..
2. yeni bir eşya alarak karşılığında ödeme olarak verdiğiniz şey para değil.. ödemeyi, zamanınızla yapıyorsunuz (bunu jose mujica söylüyor, “human" belgeselinde.. hani medyamızın en fakir devlet başkanı olarak sunduğu, özünden minimalist güzel insan) tam metin için; buraya bakabilirsiniz.. ya da burada türkçe altyazılı özeti var..

minimalizmi öğrendikçe, yaşamınızdaki her fazlalığın farkına varıyorsunuz.. sadeleşmeye başlıyorsunuz.. ta ki size değer katanlarla baş başa kalana kadar.. 

atılması gereken çok adım var.. birgünde materyalist olmadınız.. bir günde minimalist olmayacaksınız.. sabredin, deneyin.. 

özgürleşeceksiniz..




(minimalistler bişey almazmı? sorusunun cevabını, ileride “minimalist alışveriş?” başlığında cevaplamaya çalışacağım..)

sonraki yazı: minimalist ev.. huzur kaynağı..

minimalist yaşam düşüncesini,
ben keşfetmedim..

raymond k. hessel ın kafasına silah dayandığında, bize gönderilen mesajları alabilmeliydik oysaki.. bizim film aracılığıyla tanıdığımız ama öncesinde chuck palahniuk un kaleminde hayat bulan tyler bize vermişti tüm mesajları.. kavgalı bir filmden çok ötedeydi hikaye.. "sahip olduğunuz herşey zamanla size sahip olur” dediğinde acaba anlamamış mıydık onu..? oysa içimizdekini anlatıyordu.. öyle "biz" di ki o, çok doğru söylüyor diyip birbirimizi yumruklamadık mı istiklal caddelerinde..?

“parasına sarılıp yatabilen birisini gördünüzmü..?” diyen mustafali yi izleyenler “aslında çok haklı” demedi mi..? film sektörünün doğası gereği ütopik bir çizgide sunulmuş olsa da, gerçek değilmiydi her özlü sözü..? 

jose mujica, ulusal medyamızın sırıtarak sunduğu ama yaşamında sahip olmadıklarıyla minimalizmin doruğunda, huzur verici bir adam değilmiydi..?

descartes, hegel, kant, osho.. hepsi anlatmıştı aslında bize gerçek hikayeyi..

bugüne kadar çok kez örneklendi bize minimalizm.. eksik olan, isimlendirilmesi idi.. isim koyulmamıştı henüz.. sonra somut örneklerini gördük çevremizde.. imkansızı başarmışlar gibi, hayran gözlerle seyrettik herşeyi basitleştirmelerini.. platonik* olanı gerçeğe çevirmişlerdi.. ve toplum, minimalizmi öğrendi..

toplum için olduğu kadar kişisel olarak da bu böyle gelişti.. ”ilişkimizin bir ismi olsun” diyen sevgilinin isteği kadar saçmaydı belki ama bir ismi vardı yaşayamadığım heyecanın.. ve o isimle birlikte, kendime giden yolculuğumu daha aydınlıkta, daha aydınlıkla yapma şansım oldu.. ve ben, minimalizmi öğrendim..


minimalizm di adı.. minimalist yaşam diyorlardı ona.. ütopyanın bedenselleştirilmiş formuydu.. 





(bu isimlendirme sürecinde yazılarıyla, düşünceleriyle, tecrübeleriyle bana eşlik eden isimler oldu. 
Ryan Nicodemus ve Joshua Fields Millburn.. Leo Babauta.. Colin Wright.. Joshua Becker.. Everett Bogue.. ve kafe-era..) 

*: gerçekleşmesi mümkün olmayan, ama gerçekleşse ne kadar güzel olur denilen arzular (platon un "devlet" adlı eserinden türetilmiştir)

sonraki yazı: minimalizme ilk adım..
fotoğraflar aksi belirtilmedikçe yazara aittir.. yazılar kaynak gösterilerek kullanılabilir... Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Twitter Facebook Dribbble Tumblr Last FM Flickr Behance